top of page
  • Yazarın fotoğrafımcagici

SANAT, MEDENİYET VE YAŞAMDA AĞAÇLAR


Küresel ısınmanın sonuçlarından biri olan orman yangınları hem ülkemizde hem dünyada ,telafisi yıllar sürecek büyük hasarlar verdi. Çokça canların yok olmasına, maddi-manevi, duygusal travmalara sebep olup dersler verdi bize. Söz konusu ağaçlar olunca gönülden bağımız, belki çok geçmişlerden ,atalarımızdan gelen bağlılığımız bizi tek yürek haline getirdi.

İnsanlığın medeniyeti inşa serüveninde ağaçlar kendine özgü ve önemlidir. Ağaçlar, insanlara yol gösteren, bilge ve hayırlı bir güç olarak yerini almıştır. Medeniyet oluşturmanın erken evrelerinde, insanın anlamlandırmaya çalıştığı doğanın gizemini, sıklıkla ağaçlarda aradığı (ve de bulduğu) görülür- insanlar ağaçlara saygı göstermiş, onlara tapınmış ve adaklar adamışlardır. En üstteki dalları gökteki cennete, en altta bulunan kökleriyse toprağın derinliklerine ulaşan ağaçların, insanlara hayatın sırrını ihsan eden bir ilahî eksen oluşturduğu düşünülmüş; bu bakımdan yeri ve göğü birbirine bağlayan ağaç sembolizmi, çok erken tarihlerden başlayarak farklı toplulukların efsanelerinde kendine yer bulmuştur. Genel olarak “Hayat Ağacı” diye isimlendirilen ağaç tasvirine İskandinavya’da “Yggdrasil”, İbranilerde “Etz Hayyim”, Hindistan’da “Kalpavrikşa”, Çin’de “Fusang” adı verilmiştir. Kelt rahipleri (‘druid’ler), meşe ağacını kutsal sayarken, ağacın tepesindeki kuşların da gökteki tanrısal varlıklarla iletişim kurduğuna inanmıştır.( RESİM 1,2,3,4) Hristiyanlık öncesinde, bugünkü Ukrayna ve Beyaz Rusya topraklarında yaşayan Slavların dininin, bir ağaç kültünün özelliklerini gösterdiği bilinir. Slavlar dünyayı da dev bir ağaç olarak algılamışlar, inandıkları tanrıların en yücesi Perun’un da ağaç tepesinde oturduğunu hayal etmişlerdir. Orta Minos Dönemi boyunca Girit’te, ana tanrıça inancıyla birleşen bir ağaç kültünün yaygınlık kazandığı bilinir. Orta Asya’daki Türkî topluluklarda, “ağaçtan türeme” efsaneleri, boyların kökenlerini ağaçlara dayandırması bakımından dikkat çekecek ölçüde yaygındır (özellikle Oğuz kökenli boylarda). Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.


Resim 1: Hayat Ağacı. Erzurum Çifte Minareli Medrese 1285-1290



Resim 2: Yggdrasill betimlemesi


Resim 3: Kalpavrikşa 8. yy. Pawon tapınağı, Java , Endonezya


Resim4: Fusang ağacı , Wu Liang Mabedi, 2. yüzyılın ortalarında


Avrasya kültür ortamında Hayat ağacı ile Kadın arasında bir bağlantı söz konusudur. Bu yakınlığın en yaygın hali üst kısmı kadın, alt kısmı ağaç olan tasvirlerdir.(Resim 5) Kadın figürü tüm ilkel toplumlarda bereket, doğurganlık, sonsuz yaşamın simgesi olmuştur. Ağaç ise kökleri ile yerin derinliklerine, budaklarıyla göklere uzanarak, yer ve gök arasında duran ve bu iki unsuru birbirine bağlayan, aynı zamanda hayatı ve ölümü, canı ve ruhu, karanlığı ve ışığı kendinde birleştiren evrensel, kozmik bir varlıktır. Bu açıdan baktığımızda ağaç sonsuz hayat, yaşam sürekliliği simgeselliği ile kadın sembolizmiyle örtüşmektedir. Yakutlar Ağacın her şeyin anası olduğuna inanıyorlardı.(Beksaç,2006,s.80)) Yine Yakutlarda doğum ve hayat tanrıçası olan Humay Ana kutsal kayın ağacı altında oturmaktadır ve çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar bu ağaca tapınarak ona kurbanlar vermekteler.(Vasilyev,1996,s.128) Yakut kadınlarının üzerlerinde Umay Ana’nın sembolü olan ağaç boncuklar bulundurmakları da bilinmektedir.(Geybullayev,1999,s.216)




Resim 5:İskit kurganlarından altın alınlık MÖ. 700-400 yy.Karadeniz’in kuzeyi.



Resim:6 Michelangelo, Caduta dell'Uomo veya Cenneten Kovuluş, fresk, Capella Sistina, Vatikan, 1508 - 1512

Bu sahne ilk günahın işlenmesi anını gösterir(Resim:6) Havva arkasına doğru uzanmış ağacın üzerinden uzanan yılan olarak betimlenmiş Şeytan’ın verdiği yasak meyveyi almak üzere hareket etmiştir. Freskteki cennet kısmı daha aydınlık iken cennetten kovulma anı sahnesinde yalnızca elinde kılıç ile Adem ve Havva’yı cennetten çıkaran melek aydınlık ve renklidir. Meleğin elindeki kılıç Tanrı’nın Havva’ya verdiği “yanan kılıca” bir atıftır. Havva’nın yüzü sol tarafta genç ve güzel iken sağ tarafta pişman, çirkin ve yaşlı olarak görünür. Ölümlülük külfeti ve işlediği günah onu bu hale getirmiştir. Ancak daha ilginç olanı, yasak meyvenin İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nın meyvesi olmasıdır. Bu ağacın, pagan inanışlardaki Hayat Ağacı tahayyülünün mirasçısı olduğunu düşünmek mümkündür; ancak meyvesinin insanda uyandırdığı tehlikeli düşünceler ve edimler, İyiyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nın karanlık tarafını imlemektedir. Kötülüğün ve günahın, yılan gibi bir akıl çelici aracılığıyla ağaç tepesinden inişi; ağacı Tanrı’nın iradesine karşı gelmekle ve cinsellikle doğrudan bağlantılı kılmıştır.(ArtBook – Michelangelo)

Slav mitolojisinde, Tanrıların en büyüğü sayılan Perun nasıl bir ağacın tepesinde oturmuş olarak düşünülmüşse, korkunç bir bataklık cadısı olan Baba Yaga da vahşi ormanlarda oturur ve vahşi ormanlardaki çürük ağaçların kırık dallarıyla, bataklık bitkilerinin kökleriyle özdeşleştirilir. (Resim:7) (Proto-Slav dillerinde “Baba” kelimesinin anlamı “yaşlı kadın” demektir)


Resim:7- İvan Bilibin’in (1876 – 1942) 1902 tarihli Baba Yaga tasviri, cadının ağaçlarla olan yakınlığı ve onlar üzerindeki tasarrufu

Ağaçlar ve cadılar arasındaki ilinti, 15’inci asrın sonlarında cadıların insanları büyülerken, ağaçlardan da yardım aldığıkonusu çokça işlenmiştir.




Resim:8 (sol)Hans Baldung Grien, Hexensabbat, baskı resim, 40 cm x 27 cm, 1510 ve (sağ) Gustave Doré, Harpies dans la forêt des Suicides veya Harpyalar İntihar Ormanında, baskı resim, 27 cm x 19 cm, 1860'lar

Hans Baldung Grien ve Gustave Doré , bu konuyu özellikle oyma baskı resimlerinde işlemişlerdir. Ancak bu iki sanatçının cadıların şabat gecesi ayinini[resim:8] tasvir ettiği baskı resimlerinde, cadılarla ağaçlar arasındaki tekinsiz ilişki ve kadınların daima denetlenmesi gereken cinsel arzularının doğada vücut bulmuş bir mecazı olarak ağaç imgesi çarpıcı olarak yerini alıyor.



Dante Alighieri’nin (1265–1321) ölmeden bir sene önce tamamladığı İlahi Komedya'sının Inferno kitabındaki Canto XIII, okuru bir intihar ormanına götürür.[Resim:9)]Dante’nin cehennemindeki intihar ormanı, bu büyük günahı işleyenlerin çeşitli işkenceler gördüğü, ürkütücü bir yerdir. Ağaçların yaprağı yoktur; gövdeleri de çürümüştür. Çıplak dalları kemikler gibi göğe yükselen bu ağaçların içine, intihar edenlerin ruhları hapsedilmiş ve başlarına da gözcü olarak Yunan mitolojisinde Harpy adı verilen, kadın başlı akbabalar dikilmiştir. Bu lanetlenmiş ruhlar, ağaçlarla bütünleşmiş durumdadırlar– ruhları bu ağaçların bedenlerine karışarak onlarla birleşmiş, ağaçların içinde kaybolmuştur. Fransız ressam ve baskı sanatçısı Gustave Doré’nin (1832–1883) tam da bu sahneyi işlediği baskı resmi, Dante’yi yanında Augustus döneminin en önemli Romalı şairlerinden olan Virgilius (M.Ö. 70–M.Ö. 19) ile birlikte, bu korkunç ormana girmek üzereyken tasvir eder. “Dallar yeşil değildi, toprak rengiydi; düz değil, birbirine düğümlenmiş, çatallaşıp birbirine girmiş; meyvesi yok, zehirli dikenleri var” cümleleriyle başlayan bu anlatı, Doré’nin tasvirinde korkunç acılar çeken lanetli ruhların, kasılmış bedenleri ve hareketsiz kalmış kollarının, ağaç dallarıyla bütünleştiği ve artık onları birbirinden ayırt etmenin zor olduğu ürkütücü bir kurgu içinde yansıtılır (Resim:9)




Resim:9- Gustave Doré -Müsrifler intihar ormanlarında gezinirken

Şu an, Viyana, Avusturya’da Uygulamalı Sanatlar Müzesi’nde sergilenmektedir. Klimt bu tabloyu 1909 yılında friz olarak özel siparişle yapmıştır.


Gustav Klimt’in özel siparişle 1909 yılında yaptığı ‘’ Yaşam Ağacı’’ eseri (Resim:10) Vahiyler kitabı, yaşam ağacının kafirleri selamete çağıracak Altın Çağın simgesi olduğunu söyler. Matisse’in de kısa bir süre sonra Vence’deki Rosaire Şapelinde Yaşam Ağacını kullanacaktır. ( Resim :11)Ağaçlar ve kadınlar cennette, içinde insanların dans ettiği ve birbirini sevdiği bir dünyada birbirine karışır.Kadınlar Matisse’in kadınların başkalaşarak çınar olması gibi-ağaca dönüşür, büyür ve tüm doğaya yayılır. Yaşam Ağacı ve Bilgi Ağacının olduğu yerde insan kendini gerçekten de Cennet Bahçesi’nde duyumsar.Tablonun sağ tarafına baktığımızda, bir erkek ve bir kadının sarılması resmedilmiş ve sol tarafında ise mumya portrelerinden esinlenilerek resmedilmiş bir kadın durmakta. Dönen dallar, hayatın ilerlemeye devam ettiğini temsil eder. Dallardaki bu kıvrımlar, hayatın karmaşıklığını ve aynı zamanda bu karmaşıklık içindeki düzeni ifade eder. Yine dallar yeraltından yeryüzüne kadar uzanarak, yeraltı-yeryüzü-cennet arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Klimt’in resmettiği ağacın gövdesindeki kuşa dikkat edin. Kapkara bir kuş. Dalların başladığı yerde duruyor. Bu kuşun, ölümü temsil ettiği düşünülür. Her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi sonunun da olduğunu ifade ediyor.(Resim:10)



Resim 10.Gustav Klimt,Scoclet Frizi için çalışma taslağı,1905-1909 dolayları



Resim.11 Henri Matisse, Chapelle du Rosaire, 1951

Medeniyet ve sanat tarihinde ağaç olgusu örnekleri çoğalarak artmakla birlikte sanata ilham vermeye devam ediyor. Hayatımızı bir çok faydasıyla da güzelleştiren ormanlar, estetik unsuru ve konusu olarak sanat dünyasını da renklendiriyor. Umarım ağaçlarlar bir gün sadece sanat tarihi sayfaları, resim ve heykellerinde sembolik bir imge olarak kalmaz. İnsanlık medeneniyeti boyunca ve hatta sonrasında da (öncesinde de olduğu gibi) doğanın ulu,yaşam saçan süsü olarak devam eder.

KAYNAKÇA

“Salem’in Cadıları”, Tarihin Cinsiyeti, Fatmagül Berktay, Metis Yayınları, İstanbul, 2018, s. 224 – 227.

Inferno, Dante Alighieri, Çeviri: Robin Kırkpatrick, Penguin Classics, Londra, 2013.

Hayat Ağacı: Makaleler - Birinci Kitap- Gönül Alpay Tekin,Yeditepe Yayınevi,2017

Sanat ve medeniyet tarihinde ağaçlar,K24, Ali Kayaalp,2019

Gustav Klimt,Gilles Neret,Taschen/Remzi Kitapevi,2006

Melike ÇAĞICI

13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page